23 Ekim 2011 Pazar

yastayım...

Yastayım evet, bu vatanın her evladının olması gerektiği gibi yastayım... Daha şehitlere üzülemeden Van'da enkaz altında kalanların acısını hissediyorum içimde...Aslında hem cadınındolabına hem de buraya yazacak çok şeyim birikti ama bir süre yazmayacağım... Birileri evlatlarının acısına üzülürken, birileri tonlarca ağırlığın altında can verirken ben karşınıza geçip.. şuna sıkıldım böyle oldu, şunu şu kadara aldım yok onu giyme bunu giy diyemeyeceğim. İçimde bir şeyler sıkılıyor çünkü... Ben burada şu blogu yazarken, buzdolabına alışveriş yaparken, starbucksta kahve içerken sınırda beni-bizleri koruyanlara ufak bir borcum olduğunu düşüyorum. Enkazın önünde "annneeeeeeeeee" çığlığı atan bir kızı görmezden gelemeyecek kadar vicdanlıyım sanırım...Sakın yanlış anlaşılmasın bir süre yazı yazmamak  benim tercihimdir, yazanları kınıyor ya da tasvip etmiyor değilim. Sadece bir süreliğine yas tutacağım son 10 günde yaşananların hatırına...

Kısa bir süre sonra görüşmek üzere...

18 Ekim 2011 Salı

Evliyim ve evliliğe karşıyım arkadaş...

Nasıl bir tezat bu değil mi? Hıh..hiç de tezat falan değil.. vallahi bak. Düşün şimdi birini buldun kendine tam senin tipin hani fi tarihinden kalma bir laf vardır ya boyu boyuna, huyu huyuna...Ha işte buldun öyle birini neyse uzatmayayım gezdin tozdun eğlendin ve de sonun da evlendin. HAH! İmzayı atana kadar o geriye attığın evlenince geçer dediğin şeyler varyaaa işte onlar bir güzel elinde patladı canım geçmiş olsun.


13 Eylül 2011 Salı

yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılırsa yalnızlık olmaz

Kendimi bildim bileli içimde hep bir girdap var,hem bir yalnızlık. Ne kadar çok insan olursa olsun hayatımda içimde hep kendimi yalnız tuttum. Paylaşınca mutlulukların büyümediğini, tam tersine yerini mutsuzluk, kıskançlık ve hasetliğe bıraktığını gördüğümden beri de hiç bir şeyimi paylaşmıyorum zaten. İnsanın içini bir kere yalnızlık kapladı mı asla yerinden sökülmüyormuş.

Dün oturduğum yerde yine aynı duygu kapladı içimi, evimde, eşimle film izlerken mutlu olmam gerekirken, yine bir sürü duvarla yalnız başıma oturdum bir köşede. Bedenimin o anda nerede olduğu, ne yaptığının hiç bir önemi yok. Ben aklımla ve zihnimde o kadar uzakta ve o kadar yalnızdım ki. Oysaki çocukluk hayalimdi evde, sevdiğim adamla oturup film izlemek, gülmek, eğlenmek. Dedim ya yalnızlık bir kere yakana yapışmayagörsün. O kadar derin ki içimdeki boşluk, tüm sevdiklerimi ( ki bir avuçlar zaten) kendime çekmek yerine itebildiğim kadar itiyorum kendimden, en uzağa. Çünkü onları çok seviyorum, çünkü onlardan zarar görmekten korkuyorum...

6 Eylül 2011 Salı

oldu mu simdi oldu mu yar?

Ne kadar kamasik yaratiklariz degil mi? Yillarca sevmeye evlenmeye cocuk yapmaya endeksli biyolojik saatimizle yasiyoruz. Peki ya bunlar gercek oldugunda? Sevmeyi ogrenmek, sevebilmek, onu canli tutmak ve sevginin arkasinda saglam durmak kurulan hayaller ve ya biyolojik saatin seni durtmesi kadar kolay degil maalesef... Cook seviyorsun, bir suru hayal kuruyorsun, hersey toz pembeyken deli deli kararlar aliyorsun ki hazir olup oldugunu bilmeden... Hazir olma durumu diye birsey de yok aslinda, yuzme bilmeden 3m.lik havuza atlamakla esdeger yapilan cilginlik. Evet bu bir cilginlik cunku evlilik 'Evet ben gereginden fazla bekar ve ozgur kaldim ve bu bana yaramiyor, hadi alin elimden de birazcik zorlayin beni' demenin resmi yolu...Hangi deli aklinda bu fikir varken evlenir ki? Cevap veriyorum ; BEN! . Cok sevdigim bir arkadasim bana ben nisanlanirken ; "Eger seni taniyorsam ve sen bugun bu adamla burada nisanlaniyorsan bu adami kendinden cok seviyorsun demektir"demisti. Kendimden cok sevmesem kesinlikle evlenemezdim buna eminim. Filmlerde yazilan cizilen ve hatta anne-babalardan gordugumuz evlilik hikayeleri yalan, gercekten!Yani ne bileyim benim icin annemle babam ebeveynden baska birsey degildiler yani onlarin es hayatlarinda ne olup bittigini cocuk gozuyle ne kadr gorebilirsem o kadarini gordum. Esasinda cok da ilgilenmemistim nasil bir ciftler, sevgilerini vs. sorgulamamistim, bencil bir cocukluk iste beni sevip beraber yasasinlar yeterdi benim icin. Is ciddiye binince butun cocuklugum film seridi gibi gecti gozumun onunden, bana evlenirken yol gostericek ip uclari aradim, cok konustum sordum, akil danistim. Tek anladigim her hikayenin kendine ozgu bir senaryosu olduguydu. Dinledigim hic bir hikaye digerine benzemiyordu. Aldigim akillar kulagima kupe oldu sadece.  Cok degerliler ayrica... Benimki de bambaska ve cetrefilli bir hikaye oldu zaten, onun da esi benzeri olmayacak eminim... Aklimin koydugu tum engellere ragmen evlendigim icin mutluyum. Cunku seviyorum...cok seviyorum..Ayakkabilarimi manavdaki biberlere, cantalarimi da deterjanlara degisecek kadar cok seviyorum bu adami ama yine de evlilik delice birsey. Eskiden evlilikten kacanlari anlamazdim, simdi cooook daha iyi anliyorum.....

29 Ocak 2011 Cumartesi

Hayal gücününde bir sınırı var....

Aslında bu bloga yazı yazmayı sevmiyorum, sebebiyse ne zaman burdan bir sayfa açsam içimde illa kusacak birşeyler oluyor.

iki tip insandan nefret ediyorum;
1) Herkesle aynı uzuv sayısına sahip olmasına rağmen ben bir b.kum havasında gezenler
2) Kendini çok kurnaz zannedenler

Bu iki cinslede problemim büyük. Malesef bu iki cinstende etrafımda bolca var. Bu birinci kısımda yer alanların hepsinin çocukluğuna inilmesi kanaatindeyim ( hem de Freudiyen yöntemlerle artık hipnoz mu yaparsınız, cinsel tatminsizlik mi arasınız bilemem) . Hepsinin yaşamında bir eksiklik bir ezilmişlik var. Bu eziklik durumu belli bir yaşa kadar sürüyor. Ne zamanki onlara bu eziklik duygusunu yaşatan kişi ve ya durum ortadan yok oluyor bunlar kırmızı görmüş boğa gibi dört nala başlıyorlar koşmaya; "Heyo ben bi b.k oldum, hepinizi ezmeye geliyorum nihahahha". Bazı salaklar onların bu durumunu anlamayıp mürit gibi sallabaş şeklinde bunlara hurmet ediyorlar. Gerçi onlar da geleceğin ruh hastaları olacağı için bir çeşit yaşam döngüsü diyebiliriz bu duruma.

Kendini kurnaz zannedenlerin ise ayaklarına manda pisliğinin bulaşmasını ve bir ömür o kokuyla yaşamalarını diliyorum