19 Eylül 2012 Çarşamba

Canını sıkarsan gel
Bende şevkatli iki el var
Değerse belki iyi gelir
Değiştirmez ama iyileştirir belki

Oturur konuşuruz biraz
Sen anlat ben dinlerim
Dertten anlarım ben
Ne olursa olsun

Seni yanımda tutacaksa eğer
Sabaha kadar anlat bana
Tüm can sıkıntını
Gitme yeter ki...

20.09.2012
e.

17 Eylül 2012 Pazartesi

yıkayınca geçer belki...



Dün bizim kahvemize gittim
İki  kahve söyledim, iki orta
Tek başımaydım üstelik, deli deli baktılar.

Uykusuzluktan mıdır bilinmez ellerim titredi bir an
Döküldü kahve boydan boya…
Yıkayınca geçer dediler…

Her iz geçer mi yıkayınca?
Kalbimi söksem, tutsam yağmurlara unutur mu seni?
Ellerimdeki titreme geçer belki
Ya da ayrılık sonrası yorgunluk, bitkinlik
Yalnız kalmaya alışsam da olur
Ona da razıyım ben…

18.09.2012
e.

6 Ağustos 2012 Pazartesi

Arkadaşmış, Peh!


Hiç kimseyi “Kardeşin gibi” sevemezsin. Bir kardeş daha yoktur çünkü. Arkadaşlıklar irili ufaklı çıkar oyunlarıdır çünkü. Beklentiler karşılanmadı mı biter arkadaşlıklar. Bir dön geriye bak. Kaç kişi yer değiştirdi hayatında, kaçı geldi, kaçı gitti… Kaç kişi kaldı yanında saf ve pürüzsüz?

Hayatın bana öğrettiği bu. Belki kötü yerinden tutuyorum arkadaşlıkların.. Tek anladığım fazla fedakârlığın sana enayilik olarak geri döndüğü… Her gün kendime yapma dememe rağmen yumuşak karnım olan insanlar var. Onlar için ne geliyorsa elimden her zaman yapmaya çalışıyorum ama sonucunda ne oluyor? Onlar üzgünken ben oradayım, onlar gezmek tozmak harici iyi misin kötü müsün demeye bile aramaktan yoksunlar! Benim arkadaşlık kavramım bu kadar midesiz ve bu kadar yüzeysel değil. Benim için birinin zor günümde ne kadar yanımda olduğu önemli benimle ayda kaç kere kahve içtiği değil!

İtiraf etmekten korktuğum gerçekler zamanla, yaşandıkça karşıma çıkıyor. Ben tutmasam çoktan gidecek insanlar var hayatımda… Bunu düşünmenin acısı bile kendime kızmama yetiyor! 

8 Haziran 2012 Cuma

Hay sizin dedikodunuza!!

I-ıh hayır, biz asla adam olmayı neden mi? Çünkü evlat yetiştiren analarımızın ya da anne adaylarımızın %80'ni psikopat...Vallahi bak, hani hemcinslerimi sonuna kadar korurum ama ne halt olduklarını da çok iyi biliyorum. Bir oda dolusu kadını ( özellikle bir kaç sağlam kazık yemiş, o kazıkları çıkartamamış, o yüzden de eski sevgilisine,arkadaşına, kocasına olan nefreti sana kusmak için hali hazırda bekleyen) iki saat bir odaya kapat bak neler oluyor. Masadan masaya laf atmalar, her lafa bir cevap vermeler falaaan filaaannn. Sorsan ne halt ediyorsunuz neden iş yapmıyorsunuz desen, ay ben çok yorgunum öyle oldu böyle oldu diye diye sorduğuna pişman eder, üzülür ağlarsın, hay Allah beni kahretsin ben nasıl bir hadsizim de gittim ona neden iş yapmıyorsun dedim pozisyonuna gelirsin!...yavuz hırsızla ev sahibi ilişkisi. Bahsi geçen kadın tipi +30'dur genelde ama akıl yaşı 15'dir. Ergendir daha büyümemiştir. Büyüyemez de zaten o hala yediği kazıktadır. Beyni o arada error vermiş, etrafında başka kimseyi görmez, çalıştığı yerdeki herkes onun bir parçasını taşır. Sanki bölünerek çoğalmıştır kadının kafasındaki kişi! Bunlar es kaza, çocuk yaparlarsa felaket. Çocuk zaten ruh hastası bir genetikle dünyaya gelecek, artıııııııııı bir de dünyanın en muhteşem yaratığı muamelesini görürse annesinden tadından yenmez, işte gelecek yıllara bir psikopat daha kazandırdık!

Yapılacak ilk iş bence iş yerlerinde dedikodu yasaklanmalı, yapan kapı dışarı edilmeli, yaralı kadınlar utanmadan psikolog ya da psikiatra gitmeli, kendilerine gelmeli ve sağlıklı bir ruh haliyle işlerinin başına dönmelilier. Yoksa bu cins kadınlar hepimizi yiyerek tüketecekler ve dünyanın hakimi olacaklar benden söylemesi!!

Bunun erkek versiyonu yok mu tabi ki var, onu da bir sonraki yazımda yazacağım, süprizi kaçmasın...

Kocccaman öpücüklerr!

23 Ekim 2011 Pazar

yastayım...

Yastayım evet, bu vatanın her evladının olması gerektiği gibi yastayım... Daha şehitlere üzülemeden Van'da enkaz altında kalanların acısını hissediyorum içimde...Aslında hem cadınındolabına hem de buraya yazacak çok şeyim birikti ama bir süre yazmayacağım... Birileri evlatlarının acısına üzülürken, birileri tonlarca ağırlığın altında can verirken ben karşınıza geçip.. şuna sıkıldım böyle oldu, şunu şu kadara aldım yok onu giyme bunu giy diyemeyeceğim. İçimde bir şeyler sıkılıyor çünkü... Ben burada şu blogu yazarken, buzdolabına alışveriş yaparken, starbucksta kahve içerken sınırda beni-bizleri koruyanlara ufak bir borcum olduğunu düşüyorum. Enkazın önünde "annneeeeeeeeee" çığlığı atan bir kızı görmezden gelemeyecek kadar vicdanlıyım sanırım...Sakın yanlış anlaşılmasın bir süre yazı yazmamak  benim tercihimdir, yazanları kınıyor ya da tasvip etmiyor değilim. Sadece bir süreliğine yas tutacağım son 10 günde yaşananların hatırına...

Kısa bir süre sonra görüşmek üzere...

18 Ekim 2011 Salı

Evliyim ve evliliğe karşıyım arkadaş...

Nasıl bir tezat bu değil mi? Hıh..hiç de tezat falan değil.. vallahi bak. Düşün şimdi birini buldun kendine tam senin tipin hani fi tarihinden kalma bir laf vardır ya boyu boyuna, huyu huyuna...Ha işte buldun öyle birini neyse uzatmayayım gezdin tozdun eğlendin ve de sonun da evlendin. HAH! İmzayı atana kadar o geriye attığın evlenince geçer dediğin şeyler varyaaa işte onlar bir güzel elinde patladı canım geçmiş olsun.


13 Eylül 2011 Salı

yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılırsa yalnızlık olmaz

Kendimi bildim bileli içimde hep bir girdap var,hem bir yalnızlık. Ne kadar çok insan olursa olsun hayatımda içimde hep kendimi yalnız tuttum. Paylaşınca mutlulukların büyümediğini, tam tersine yerini mutsuzluk, kıskançlık ve hasetliğe bıraktığını gördüğümden beri de hiç bir şeyimi paylaşmıyorum zaten. İnsanın içini bir kere yalnızlık kapladı mı asla yerinden sökülmüyormuş.

Dün oturduğum yerde yine aynı duygu kapladı içimi, evimde, eşimle film izlerken mutlu olmam gerekirken, yine bir sürü duvarla yalnız başıma oturdum bir köşede. Bedenimin o anda nerede olduğu, ne yaptığının hiç bir önemi yok. Ben aklımla ve zihnimde o kadar uzakta ve o kadar yalnızdım ki. Oysaki çocukluk hayalimdi evde, sevdiğim adamla oturup film izlemek, gülmek, eğlenmek. Dedim ya yalnızlık bir kere yakana yapışmayagörsün. O kadar derin ki içimdeki boşluk, tüm sevdiklerimi ( ki bir avuçlar zaten) kendime çekmek yerine itebildiğim kadar itiyorum kendimden, en uzağa. Çünkü onları çok seviyorum, çünkü onlardan zarar görmekten korkuyorum...