29 Haziran 2010 Salı

Çizgiler çizgiler...




Epson'un yeni kampanyası "Long live memories" görsellerinden sadece biri... Çok gerçekçi, hiç birşey yapmadan kendini anlatıyor... Her çizginin ayrı bir anısı , ayrı bir hatırası var... ve onlar Epson objektifi ile ölümsüzleşiyor, tıpkı çizgilerde ölümsüzleşen anılar gibi...

28 Haziran 2010 Pazartesi

dostluk??

dostluk...

Nedir?

olmalı mıdır, olmamalı mıdır?

Kiminle olunur kiminle olunmaz??

Büyük sorunsal öyle değil mi? Huysuzum ya bu konuda da olay çıkarıcam muhakkak. DOst olunmaz arkadaşım dostluk yaşanılır, kazanılır, emek verilir yıllarca, yeni dikilmiş bir fidan gibi özenle ve sevgiyle beslenir.

Aynı yaşam alanını paylaşmakla dost olunmaz. Karşılıklı oturuyoruz diye benden bütün özelimi anlatmamı bekleyemezsin, beni yargılayamaz, benim kişiliğim hakkında tahminlerde bulunamazsın. Sanane benden, sanane benim hayatımdan?... Ben ne senin anlayabileceğin ne de yargılayabileceğin türden biriyim ey arkadaş...

25 Haziran 2010 Cuma

Bihter ile Behlül ve günümüz erkekleri

Esaslı bir vedaydı dün geceki Aşk-ı memnu finali. Detaylandırılabilecek yerler olmasına ramen bol gizli mesaj taşıyordu son 20 dk.daki her sahne...

Behlül yıllar öncesine ait bir karakter olmasına ramen ; "Piçlik" adı altında bir sürü genç kızı bir çırpıda kullanıp atan, bu kızların hayatlarını mahveden, arada denk gelirse aşık olan fakat "karizmasına" leke gelmemesi ve o aşkın yükünü taşıyacak gücü olmaması sebebiyle bir var bir yok görünen günümüz erkeklerine ne de çok benziyor değil mi? Bu erkekler hiç düşünmezler annelerinin de birer kadın olduğunu, bir kadının kalbi kırıldığında nelere mal olabileceğini...Her ne olursa olsun bir kadın aşık olduğunda bütün dünyası durur. Kalbi "O"nu haykırarak atar, gözünden akan her damla yaş yeni bir yara açar kalbinde. Oysa bu futursuz erkeğimiz kaypaklığından başka birinin kollarına atar kendini. Bir kalpten kaçarken, onlarcasını kırar bir anda. Kadın aşkı için hiç yere gururunu, onurunu, bütün itibarını ayaklar altında alır. Gerekirse bütün dünyaya savaş açar ama erkeğimiz bir balık gibi kadının ellerinin arasından kayıp gider.

O herşeyin bittiği anda , herşeyin sona erdiği anda bile bu zayıf erkek yenilmeye ve kaçmaya mahkumdur. Şekli ve kendine yarattığı bu balon hayat tek bir iğne dokunuşuyla patlamaya mahkumdur.

Bu hikayelerin hepsi sonunda mutsuz bitmiyor. Bither gibi ölüme yenik düşenler olduğu gibi, aşkını kalbinden söküp atan ve gerçekten o kalbi hakedene vermek için bekleyenlerde var.

Bu dünyada mutlu olmayı en çok elindeki yaramaz çocuğun uslanmasını bekleyip, yıllarını bu uğurda verip, bir gün gerçekleri kabul edip kendini zincirlerinden arındırmış ve yeni bir hayata yelken açmış güçlü kadınlar hak ediyor.

Ve her ne yaşanmış olursa olsun dimdik ayakta yine iyiler kalıyor.

Çok nedenli denklem

Neden kalbi kırmadan, güçlü olmadan yaşamak zor gelmeye başladı? Neden güç kavgalarımız ve egolarımız havalarda çarpışıyorlar? Birliğin kuvvetten doğduğu, her yeni fikirden 1 kilometre taşı çıkabileceği, ufak bir kıvılcımın gürleyen ateşlere dönüşebileceği gerçekken, egosantrik ilkel insan doğasının milattan öncelere dönüşü neden?

Neden “BEN”e yenik düşeriz ya da neden “Ben”den sıyrılmadan bir dakika yaşamayız. Yaradılışımızda toprağın varlığının kesin olduğu kadar, su gördüğümüzde çamurlaştığımız katidir.

Herkesin kalbinin bir yerlerinde kırgınlıkları, kabuk bağlamış yaraları, akmaya hazır gözyaşları var. Ve eminim herkes her gün sıcacık yatağından kocaman bir gülümsemeyle kalkmıyor. Sorunun kaynağıyla yüzleşmeye gücü olmayan insanoğlu bütün bu içindeki zehri “diğerlerine” akıtıyor. Suçu olmayanı, iyi kalpli ve anlayışlı olanı bir damlada boğuyor işte. Mütevazilik ve efendilik erdemken, enayiliğe dönüşüyor bir yerde.


Olsun iyi iyiyi bir yerlerde buluyor nasıl olsa